Roberta De Monticelli’nin Lejand Kitap tarafından Temmuz 2025’te yayımlanan Filistin’de Çiğnenen İnsanlık adlı eseri, günümüz dünyasının en karmaşık ve yakıcı sorunlarından birine, Filistin trajedisine, derinlikli bir felsefi deneme ve kişisel bir tanıklık yolculuğuyla yaklaşıyor. Yazar, Filistin’i sadece yerel bir çatışma alanı değil, evrensel düşüncenin ve dünya düzeninin bir düğüm noktası olarak ele alıyor.
De Monticelli, eserin merkezine “Hukukun Paradoksu” kavramını yerleştiriyor. Hukukun idealinin (adalet) ancak bir güç aracılığıyla var olabildiğini, ancak bu gücün de kolayca adaletten sapıp vahşi keyfiyete dönüşebileceğini vurguluyor. Filistin’de yaşananlar, bu paradoksun en somut ve trajik örneğini sunuyor: Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) gibi kurumların kararları, güçlü devletler ve medya tarafından nasıl göz ardı edildiği, hatta alay konusu yapıldığı işleniyor. Yazar, Gazze’deki katliamın ve kuşatmanın devam etmesinin, hukukun çiğnenmesi ve insanlığın ezilmesi anlamına geldiğini belirtiyor. Kitap, Batı dünyasındaki “entelektüel ve ahlaki bir felaketi” gözler önüne seriyor. Medyanın ve siyasi söylemin dili, “intikam” ve “düşmanı yok etmek” gibi ilkel, yasa öncesi üsluplarla dolarken, şiddet meşrulaştırılıyor. Bu durum, hukukun üstünlüğü yerine gücün egemenliğine yol açıyor. De Monticelli, işgalin bir “inkâr sistemi” üzerinden nasıl sürdürüldüğünü detaylandırıyor; bu sistem, Filistinlilerin varlığını fiziksel (duvarlar, yerleşimler) ve sembolik (dilde silme, kültürel mirasın yok edilmesi) olarak görünmez kılıyor. Eserin en çarpıcı analizlerinden biri, Holokost anısının ve antisemitizm suçlamasının siyasi Siyonizm tarafından araçsallaştırılması. Yazar, “merkezcil bellek” kavramı üzerinden, soykırımın “bir daha asla bize olmasın” şeklinde, evrensel bir etik yerine dar bir kimlik inşasına nasıl hizmet ettiğini eleştiriyor. Bu durum, İsrail’in politikalarına yönelik eleştirilerin antisemitizmle eş tutularak susturulmasına yol açıyor ve Batı’daki entelektüel tartışmayı çarpıtıyor. Filistin’de Çiğnenen İnsanlık, “Tek Devlet Gerçeği” teorisini de derinlemesine inceliyor ve Akdeniz ile Şeria Nehri arasında fiilen tek bir devletin var olduğunu, bunun Yahudi üstünlüğü ve Filistinliler için hak eşitsizliği üzerine kurulu olduğunu savunuyor. Kitap, İsrail’in kuruluşundaki zorla yerinden etme (Nakba) ve demografik politikaların eleştirel bir değerlendirmesini sunuyor.
OKUYUCUYA İÇSEL BİR SORGULAMA DAVETİ
Tüm bu acı ve yıkıma rağmen, De Monticelli umut ışığını uluslararası hukukun yeniden canlanmasında ve Filistin halkının ‘sumud’ (şiddetsiz direniş) ruhunda buluyor. Bil’in köyündeki direnişçilerin hikâyesi, Caravaggio’nun İshak’ın Kurban Edilişi tablosu ve Samiriyeli Kadın’ın kuyusu gibi mitik ve sanatsal göndermelerle zenginleşen eser, felsefenin (Kant, Simone Weil, Husserl, Grotius, Cusanus) ve insanlığın, savaşın “kaosundan” medeniyete giden yolu yeniden inşa edebileceğine dair bir inancı dile getiriyor. De Monticelli, kişisel bir fenomenolojik yolculukla gözlemlerini harmanlayarak, okuyucuya bu karmaşık gerçeklikle yüzleşme çağrısı yapıyor. “Hukukun hafızası”nın ve adaletin “gerçeğin kendisi” olduğu inancının, bu karanlık dönemin üstesinden gelmek için anahtar olduğunu iddia ediyor. Filistin’de Çiğnenen İnsanlık, okuyucuyu sadece bilgilendirmekle kalmıyor, aynı zamanda içsel bir sorgulamaya ve ahlaki bir uyanışa davet ediyor.