Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Türk lirasının finansal sistemdeki payını artırmak ve dövize olan bağımlılığı azaltmak amacıyla kapsamlı bir dizi yeni düzenlemeye gitti. Yapılan değişiklikler, döviz mevduatları için zorunlu karşılık oranlarının yükseltilmesinden ihracat gelirlerinin Merkez Bankası’na satış zorunluluğunun artırılmasına kadar birçok alanı kapsıyor.
Bu kapsamda, döviz hesaplarına uygulanan zorunlu karşılıklar yükseltilirken, döviz cinsi repo işlemlerine yönelik yükümlülükler de artırıldı. Bankalara, tüzel kişilere ait TL mevduat oranlarını kademeli biçimde yükseltme zorunluluğu getirilirken, Türk lirası zorunlu karşılıklara ödenen faiz oranı da yukarı çekildi.
İhracatçılara yönelik olarak ise önemli iki düzenleme yapıldı. Bunlardan ilki, ihracat gelirlerinin Merkez Bankası’na satış zorunluluğunun yüzde 25’ten yüzde 35’e çıkarılması. İkincisi ise döviz gelirini TL’ye çeviren ihracatçılara verilen destek oranının yüzde 2’den yüzde 3’e yükseltilmesi oldu.
Alınan bu kararlar, ekonomi çevrelerinde daha önceki yönetim dönemlerinde de uygulanan politikalara benzerliği nedeniyle “eski yöntemlere dönüş” şeklinde değerlendirildi.
'ÖNLEMLER YİNE SİYASİ GELİŞMELERİN TAHRİBATI SINIRLAMAYA YÖNELİK'
Eski Merkez Bankası Başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara, yapılan düzenlemeleri 2021-2023 dönemiyle karşılaştırdı. O dönemde faiz indirimlerinin kur üzerindeki etkisini dengelemek amacıyla benzer makroihtiyati önlemlerin alındığını hatırlattı. Kara, bu kez faiz artırımı gibi bir sorun olmasa da, alınan önlemlerin yine siyasi gelişmelerin ekonomiye verdiği tahribatı sınırlamaya yönelik olduğunu belirtti.
Serkan Özcan ise konuya daha yapısal bir yerden yaklaştı. “Türk ekonomisinin en büyük sorunu bu iktidarın hukuku çökertmiş olmasıdır” diyen Özcan, hukukun işlevsizleştiği bir ortamda Merkez Bankası’nın alabileceği kararların etkisinin de sınırlı kalacağını ifade etti.
19 Mart sonrasında ekonomi yönetiminin elde ettiği kazanımları kaybettiğini söyleyen Özcan, "19 Mart darbesi büyük bedeller ödeyerek elde edile kazanımları adeta yutmuş, yerine Kavcıoğlu ve Nebati ikilisinin akıl ve mantıktan uzak politikalarını geri getirmiştir." değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. Yalçın Karatepe, sosyal medya hesabından yaptığı değerlendirmede, alınan tedbirlerin geçmiş dönemdeki uygulamalara benzer olduğunu vurgulayarak, “Biz bu kararları daha önce de görmüştük. Meğer Cevdet Akçay ile Şahap Kavcıoğlu arasındaki tek fark, Cevdet Akçay’ın İngilizce terimlerle konuşmamasıymış” ifadelerini kullandı.
'BAŞA DÖNMEDİK BAŞIN GERİSİNE DÖNDÜK'
Ekonomist İris Cibre ise daha uzun ve teknik bir değerlendirmeyle kararların arka planına işaret etti. Cibre, “Makro ihtiyati tedbirler” başlığıyla yaptığı paylaşımında, ihracat gelirlerinin Merkez Bankası’na satış zorunluluğunun yeniden yüzde 35’e çıkarılmasını “bomba” olarak niteledi. Ayrıca, bankalara getirilen TL mevduat oranı artırma zorunluluğu, dövizden TL’ye geçiş desteğinin artırılması ve zorunlu karşılıklarda yapılan artışlarla birlikte uygulamanın ciddi bir rezerv biriktirme amacına işaret ettiğini belirtti.
İkinci değerlendirmesinde ise daha açık bir eleştiri yönelten Cibre, kararların Şahap Kavcıoğlu döneminde sıkça eleştirilen tedbirlerin bir tekrarı olduğunu ifade etti. “Başa dönmedik, başın gerisine döndük” diyen Cibre, uygulamaların zorunluluklar nedeniyle geri geldiğini vurguladı.
Cibre, Kararların IMF dahil olmak üzere birçok kurum tarafından kriz dönemlerinde önerilen türden önlemler olduğunu da ekleyerek teknik geçerliliğine dikkat çekti, fakat karar alma süreçlerindeki çelişkiye de işaret etti: “Kavcıoğlu bu tip tedbirlerde doğru mu yapmıştı? Yoksa Karahan bu tip tedbirlerle yanlış mı yapıyor?”
Ekonomist Prof. Dr. S. Burak Arzova da kararlara tepki gösterdiği paylaşımında, “Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, bir de baktık ki başladığımız yere geri gelmişiz” ifadeleriyle uygulamaların döngüsel niteliğine dikkat çekti.