İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, AK Parti'ye katılan vekillere ilişkin "Bazılarının bizden ayrılmaları kayıp değil kazançtır" dedi.
Dervişoğlu, partisinin TBMM'de düzenlediği grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "muhalefeti dönüştürme görevimiz" çıkışına değinen Dervişoğlu, "Bizim muhalefet anlayışımıza tahammülleri yok. Onlar gerçek muhalafet yapan İYİ Parti gibi partileri istemiyorlar. Yanlarında koltuk değneği istiyorlar" dedi.
İYİ Parti'den istifa ederek AK Parti'ye geçen isimler hakkında değerlendirmelerde bulunan Dervişoğlu, "Bazılarının bizden ayrılmaları kayıp değil kazançtır. Demokrasilerde vatandaşın oyunun namusunu, siyasetçinin namusu korur. Her siyasetçi de kendi namusundan mesuldür" diye konuştu.
Erdoğan'a seslenen Dervişoğlu, "Makam mevki dağıtarak belli ki imkansızı istiyorsun! Sana yol vermeyeceğiz. Bunun için siyasi entrikalar ve tezgahlar kurmaya hazırlanıyorsan buyur gel! Hepiniz birsiniz biz yine tekiz" diye ekledi.
Dervişoğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar:
Bugün 26 Şubat, Kardeş Azerbaycan'daki Hocalı Katliamı'nın 33. yıldönümü. Hocalı'daki vahşetten yer utandı, gök utandı ama insanlık utanmadı. Çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek demeden 613 kardeşimizin katledildiği o kara günün izleri hala hafızalarımızda ve yüreklerimizde.
Ne diyordu Karakoç:
"Kendimizden koptu kendi bağrımız
Zulüm girdabında yandı bağrımız
Hedef tahtasına döndü bağrımız
Alevler sizdeyse közü bizdedir
Sizdeki yaranın özü bizdedir"
Bilinsin ki güneş Batı'dan doğuncaya, yani kıyamet kopuncaya kadar Azerbaycan'ın ve kardeşlerimizin yanındayız. Acıları acımızdır ve yüreklerimizdedir. Yitirdiğimiz tüm canlarımıza bir kez daha Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.
'ANADOLU'DA TABLO ÇOK KÖTÜ'
Değerli milletvekilleri, kıymetli dava arkadaşlarım;
Haftasonu Manisa ve İzmir'deydik. İş dünyasının temsilcileriyle, oda yöneticileriyle, esnafımızla, çiftçilerimizle ve vatandaşlarımızla buluştuk.
Saray duvarlarını aşmayan seslerini dinledik. Gününü siftahsız kapatan esnafı da gördük, kulağımıza eğilip çilesini fısıldayan kardeşlerimizi de...
Ankara'dan nutuk irad etmek kolay ama milletimizin fısıltısı bile o nutuklardan daha gür, daha keskin.
Tablo çok kötü. Durum kötü. Makro veriler şöyle, mikro veriler böyle diyerek açıklanacak gibi değil. İşçimizden memurumuza, emeklimizden çiftçimize, kadınlarımızdan gençlerimize millet dertli, millet çaresiz. Siyasi entrikalarla meşgul olan saray düzeni, her şey yolunda diye yalan söylemeye devam ediyor ama ne diyor Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde:
"Kardaş, senin dediklerin yok,
Halat çekilen toprak bu toprak değil.
Çık hele Anadolu'ya,
Kamyonlarla gel, kağnılarla gel gayri,
O kadar uzak değil"
Eğer cesaret edebiliyorsanız çarşıya çıkın, pazara çıkın, vatandaşa nasılsın diye bir sorun bakalım, acaba ne cevap verecekler? Biliyorum bunu yapamayacaksınız, yapmaya cesaret edemeyeceksiniz. Çünkü huzura çıkmaya yüzünüz yok. Olur da çıksanız bile edilecek sözlerden utanacağınız ve ders alacağınız yok.
'MİLLETİN OLANI MİLLETE VERİNCE HER SIKINTININ ÜSTESİNDEN GELİNECEK'
Aziz milletim;
Biz duyuyoruz, biz görüyoruz. Duyduklarımız, gördüklerimiz üzerinde de çalışıyor, Türkiye'yi nasıl düze çıkaracağımızı iyi biliyoruz. Milletin olanı millete verdiğimizde her sıkıntının üstesinden gelineceğini biliyoruz. Türkiye zengin ve güçlü bir ülke. Hepimize yetecek kadar potansiyeli var. Yeter ki bu iktidarın milletin hazinesiyle millet arasına soktuğu kan emicilerden kurtulalım.
Bu kadar büyük bir ülkede bu iş aslında bu kadar basit değil. Ama 23 yıldır ne bu iktidarın ne de kenelerinin bir türlü gözlerini doyuramadık. O vakit şimdi yaklaşıyor. Biz varız. Hazır ve müsterih olun. Geliyoruz. Geleceğiz. Hem çözeceğiz hem de hesap soracağız.
'YASALAR MİLLETE GÖZDAĞI VERMEK İÇİN HUKUKSUZCA KULLANILIYOR'
Aziz milletim;
Bir ülkeyi idare edenler, normalde suçlulara, yasadışı iş yapanlara göz dağı vermek için yasaları kullanır, hukuku kullanır. Recep Tayyip Erdoğan ise bunun tam tersini yapıyor. Yasaları hukuksuzca kullanıp millete gözdağı vermeye çalışıyor. Şiirler okudu diye haksızlığa uğrayıp cezaevine girdi ama belli ki şairin ne dediğini hiç anlamamış. Akif'in İstiklal Marşı'mıza neden "Korkma!" diye başladığını kavrayamamış. Aklında milleti korkutarak terbiye etme niyeti var. Belli ki "Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım" dizesinden de bir anlam çıkarmaya muvaffak olamamış. Bu iktidar, keyfi uygulamalarla adaleti çiğneyen, yargı sopasıyla cübbelerine ilik açtırmış kontenjan savcıları ve hakimleriyle kantarın topuzunu iyice kaçırmıştır.
Şaka maka istibdatla ömür boyu iktidarda kalacaklarına inanıyorlar. Ama buradan acı gerçeği kendilerine hatırlatayım. 2017'deki mühürsüz zarflardan beri parti devletine dönüştürdükleri bu mekanizma önce onların başlarına yıkılacaktır. Tarih bunu söyler, milletimizin feraseti de buna işaret eder.
'TÜRKİYE'NİN KRİZDEN ÇIKARACAK DEDİKLERİ PROGRAM KAYIP'
Aziz milletim ve kıymetli dava arkadaşlarım;
Milletimizin çok merak ettiği bir şey var. Gittiğimiz her yerde soruyorlar. Nerede bu müthiş Hazine ve Maliye Bakanı? Nereye kayboldu diyorlar? Gece gündüz faiz lobilerinin kapısını aşındıran vergi bakanı Mehmet'i merak ediyorlar. Türkiye'nin krizden çıkaracak dedikleri program gibi şimdi görüyoruz ki vergimatik Mehmet de kayıptır. Geldiği günden beri söylüyoruz. Vergimatik Mehmet'in de yapabileceği bir şey yok. Çünkü bu iktidarda onu gerçekleştirebilecek akıl da yok. Avantalı ihaleyle milletin parasını bir avuç yağmacıya dağıtan patronu varken milletin derman bulacağı da yok. Kendini ekonomist ilan etmiş bir patronu varken İngiliz vatandaşlığı da yetmez, sıkılaştırıcı önlemler de yetmez. Damat bakan bile sepetlenmiş, gözleri ışıltılı arkadaş bile kapının önüne konmuşken Mehmet Bey'in yapabileceği hiçbir şey yok.
'KURTARICI DİYE GETİRİLEN MEHMET BEY, MUTFAKTAKİ YANGINI AFETE ÇEVİRDİ'
Üzgünüm ama dediğim gibi oldu. Kurtarıcı diye getirilen Mehmet Bey, mutfaktaki yangını afete çevirdi. Emekliyi yaktı, memuru yaktı, işçiyi yaktı, esnafı yaktı, hazineyi yaktı. Milletin mütevazı hesaplarını kuşa, cüzdandakilerini de pula çevirdi. Ne yaptı Mehmet Bey? Zaten cep delik, cepken delik. Bir de üstüne milletin cebinden Saray'a giden tüneller açtı. Ocaklara incir ağacı dikti. Olmaz aziz milletim, olmaz. Bunlardan derman çıkmaz. Sıkıştıkça bakan değiştiren Recep Tayyip Erdoğan'ın masallarıyla Türkiye asla ve kat'a düze çıkamaz.
'ASIL MESELE ERDOĞAN'I DEĞİŞTİRMEKTİR'
Türkiye 2018 yılından beri derin bir ekonomik krizde. Bir düşünün 7 yılda kaç bakan değişti. Vitrinde kaç değişiklik yapıldı. Hiçbir işe yaradı mı? Hayır, yaramadı. Çünkü sorunun kaynağı yerinde duruyor. Asıl mesele onu değiştirmektir. Asıl mesele Saray'dakini, yani Recep Tayyip Erdoğan'ı değiştirmektir.
Ekonomi kadrolarında sürekli değişiklikler yapılıyor. Kim gelirse gelsin 2 gün sonra Recep Tayyip Erdoğan'ın aklıyla oynuyor. Siz şu ana kadar millet hazinesi yağmalayan bir avuç azınlığa dur diyebilen bir bakan gördünüz mü? Görmediniz. Neden göremediniz? Çünkü o yağmacıların hepsi Tayyip Erdoğan'ın koruması altındadır. Gelen her bakan gibi vergimatik Mehmet de tasarruf dedi ama gözünün çalışanın, işçinin, memurun imkanlarına dikti. Öğretmenlerimizin kullandığı su ısıtıcılarından başladı, sonra memurların servislerine kadar her şeye tasarruf adına göz dikti. Ama Saray'ın savurganlığına hiç dokunamadı. Yahu bu Saray, saatte 120 asgari ücret yiyor. Günde 2 bin 880 asgari ücret yiyor. Ayda 86 bin 400 asgari ücret yiyor. Yılda 1 milyon 36 bin asgari ücret yiyor. Bu Saray, 3 liralık işi binlerce yağmacıya onlarca liraya yaptırıyor demeden, yollara, köprülere, tünellere, hava limanlarına, hastanelere garantiler veren haramiliğe hiç dokunmadı. Çalışanın servisini kaldırdı ama parti devletinin makam aracı saltanatının yanına bile yaklaşamadı. Gücü, hep bu millete yetti. Nasıl yaparım da milletten daha fazla vergi toplarım diye hesap yapıp durdular. Milletin boğazından nasıl daha fazla keserim diye planlar yapıp durdular. Bu beyhude çabanın sonuç vermeyeceği en başından belliydi. Çünkü ekonomide para politikalarına maliye politikaları eşlik etmiyorsa uygulanan o planın bir ayağı eksiktir diye bir kural vardır.
Vatandaştan tasarruf bekleyen bir iktidar, önce kendisi tasarruf etmeli, gereksiz tüm harcamalarından vazgeçmelidir.
BUNLARIN YAĞMASIYLA GELEN KRİZ, 7 YILDIR DEVAM EDİYOR
Bu iktidar önce, şatafata itibar demekten vazgeçmelidir. “İtibardan tasarruf olmaz” yalanıyla, vatandaşın hazinesini har vurup harman savurmamalıdır. Milletin hazinesini, milletin cebine akıtmalıdır. Deprem oldu, vatandaştan İBAN isteyeceklerine, vatandaşa İBAN attılar. Yangın oldu, ağaç dikmek için bağış topladılar. Evi yıkılana ev veremediler, kiracıya ev hayalini bile zehir ettiler.
Büyük Türk milleti;
Bakın, tam yedi yıldan bahsediyorum. 84 aydan, 2 bin 555 günden bahsediyorum. Türkiye’de daha önce de ekonomik krizler oldu. Bu krizleri 6 ayda, en fazla 1 yılda aştık, düze çıktık. Bunların yağmasıyla gelen kriz, 7 yıldır devam ediyor. Bunun adı artık kriz falan değil. Bu iktidar Türkiye’yi yönetemiyor.
'EKONOMİK ÇÖKÜNTÜYLE SOSYAL ÇÖKÜNTÜ KOL KOLA GİRMİŞ, TÜRKİYE’Yİ KEMİRİYOR'
Kıymetli yol arkadaşlarım;
Milletimizin sabrı tükendi. Sabrı tükenmiş, yoksullaşmış, en temel ihtiyaçlardan yoksun kalmış bir milletten bahsediyoruz. Bayrak asla inmeyecek, ezan asla susmayacak. Ama bu sloganlar ve dış güçler bahaneleri, meseleyi çözmüyor. Elinde sadece namus, şeref ve haysiyeti kalmış bu aziz milletten özür dileyip istifa edeceklerine yüzleri kızarmadan ezberledikleri nakaratı tekrar ediyorlar. Beli bükülmüş milletimizden hala sabır ve fedakarlık istiyorlar. Hatırlayın çok değil daha iki ay önce bütçe görüşmelerinde Erdoğan ve onun avaneleri, ekonominin birkaç ay içinde düzelmeye başlayacağını iddia etmişlerdi. O birkaç ay, daha önceki aylar ve yıllar gibi geçti gitti. Kriz hala büyüyerek devam ediyor. Asgari ücret zammı eridi. Emeklisi, asgari ücretlisi, kamu görevlisi diyanet fetvasına göre, fitre verilebilecekler arasına girdi. Diyanet bu iktidarın yanlışlarını meşrulaştırmakla meşgul ve asıl meseleyi ıskalamaya devam ediyor. Aile yılı ilan ettikleri 2025’in daha ilk ayında boşanma sayısı 187 bini geçmiş.
Ekonomik çöküntüyle sosyal çöküntü kol kola girmiş Türkiye’yi kemiriyor. Sosyal medyada, televizyonlarda gördüklerimiz, işittiklerimiz ahlak namına hiçbir şey kalmadığını gösteriyor.
Rahmetli Cumhurbaşkanı Demirel ne diyordu? Enflasyon önce ahlakı bozar. Ahlakı bozuk ve beceriksiz bir iktidarın, ülkemizi getirdiği nokta budur. Aktif ve sağlıklı yaşlanmada, yaş almışlar sadece hayatta kalmaya çalışıyor. Gelecekleri şimdiden ipotek altına alınmış çocuklarımız yatağa aç girip okula aç gidiyor. Sığınmacılar memleketine dönmüyor. Kafasını kuma gömmeyip konuşan sanayici, gazeteci, aydın, sanatçı, astrolog, çiftçi, kim varsa polis nezaretinde adliyeye sevk ediliyor.
Aziz milletim!
Ekonomik refaha ulaşabilmesi için atılması gereken ilk adım bellidir. Tüm kamu yönetimi birimlerinde, acil, gerçekçi ve kalıcı bir şekilde israfla mücadele stratejisi, eylem planı ve uygulamalarına ihtiyaç vardır. Bütün bunları nasıl yapacağımızı biliyoruz. İlk iş, harcamaya doymayan obez devletin mimarı saray sultasının harcamalarını durdurmaktır. Kamu-özel iş birliği projeleri, faiz harcamaları, liyakatsiz atamalar her gün israfı büyütüp, krizi derinleştirmektedir. Bunları ilk günden keseceğiz!
Aziz milletim, bunlar zor işler değil.
Çözüm yolu bellidir.
Öncelikle kamusal kaynakların, milletin yararına kullanılmasını engelleyen ve milletimizden toplanan vergileri boşa harcayan, devletin başındaki kayyumdan ve umut diye getirdiği ithal hazine kayyumundan kurtulacağız. Bu iktidarın, “Vatandaşa zam verirsek, gidip hemen harcarlar, enflasyon artar” diyecek kadar vicdansızlaşan kadrolarından kurtulacağız. O zaman göreceksiniz, sizin olan misliyle size geri dönecek.
'RAMAZAN ÜRÜNLERİ MARKET FİYATINA GÖRE YÜZDE 177 ZAMLANMIŞ'
Aziz milletim, kıymetli yol arkadaşlarım;
Bunca derdin, bunca sıkıntının arasında, nihayet mübarek Ramazan ayına kavuşuyoruz. Ramazan ayının başta ülkemiz ve milletimiz olmak üzere, tüm İslam alemine huzur, bereket ve esenlik getirmesini diliyorum.
Biliyorum ki milletimiz iftar ve sahur sofraları kurmakta zorlanırken Saray zenginleri, milletimizin parasıyla kurulacak iftar sofralarında propaganda yapacaklar. Millete sabır diyecekler, nasihat edecekler. Ama Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan sağlıklı iftar ve sahur menülerinin fiyatlarına hiç değinmeyecekler. Neden değinmeyecekler? Çünkü, tavsiye ettikleri menüler, Merkez Bankası ve TÜBİTAK tarafından ortak hazırlanan “market fiyatı”na göre yüzde 177 zamlanmış. Sağlıklı menüde de ne var biliyor musunuz; Yumurta, zeytin, tarhana, bulgur, peynir, yoğurt gibi temel gıda maddeleri var. Hurmanın, pidenin, etin fiyatını hesaba katmıyorum bile…
'EMEKLİMİZİ, ASGARİ ÜCRETLİYİ FİTREYE MUHTAÇ HALE GETİRDİNİZ'
Değerli dava arkadaşlarım;
Milletimizle saray arasındaki bu hendek, her geçen gün derinleşiyor. Ve bu hendek yüzünden, yoksulluk da derinleşiyor. Bu vurdum duymaz iktidara tavsiyem şudur: Ramazan ayı, insanın kendine aynı zamanda ayna tuttuğu aydır. Ramazan’da insan, aşırılıklarını, heves ve hırslarını sorgulayabilmelidir. Milleti anlamak, milletin arasındaymış gibi görünmek için, fakir sofralarında bağdaş kurup poz vermek yetmez. Kendinizi bir hesaba çekin.
Buradan sesleniyorum: Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan ve şürekası, kendinize bir ayna tutun. Bitmeyen hırslarınız, doymak bilmeyen rant iştahınız ne zaman sona erecek? Ne zaman ülkemizin kaynak ve imkanlarını, milletimizin dertlerini çözmek için kullanacaksınız? Milletimizi açlık sınırının altında yaşamaya mahkum ettiniz. Milyonlarca emeklimizi, asgari ücretliyi fitreye muhtaç hale getirdiniz. Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Kendinizi bir sorguya çekin. Sözlerime kulak verin. Geçin aynanın karşısına düştüğünüz duruma bir bakın. Emin olun, bu muhasebe de ibadet sayılır.
'EKONOMİNİN AKTÖRLERİ DE ARTIK KENDİNİ GÜVENDE HİSSETMİYOR'
Kıymetli dava arkadaşlarım;
Mesele yalnızca ekonomi değil. Milletimiz, ülkesi için türlü buhranları sineye çekecek kadar asil bir millettir. Ancak, ekonomik yıkımın yanında, devlet idaresindeki pespayelik, toplum hayatına sirayet ediyor. Vatandaşlarımız mutsuz, umutsuz ve kendini güvende hissetmiyor. Bu ruh hali toplumda çözülmeye sebep oluyor. TÜİK 2024 yılı için, “Yaşam Memnuniyeti” araştırması yapmış. Buna göre, gece yalnız yürürken kendini “güvensiz” hisseden kadınların oranı yüzde 27. Bir önceki yıl bu oran yüzde 22. Ayrıca kadınlarımız arasında “çok güvensiz” hissedenlerin oranı da Yüzde 5,2’den, yüzde 9,3’e yükselmiştir. Bu vahim durum, kadın-erkek ayrımı yapmadan tüm bireyler bazında da geçerlidir.
Aynı araştırmaya göre, kadın-erkek fark etmeden gece yalnız yürürken kendini “güvensiz” hissedenlerin oranı, yüzde 15’den, yaklaşık yüzde 20’ye yükselmiştir. “Çok güvensiz” hissedenlerin oranı ise yüzde 3,5’ten yüzde 6’ya yükselmiştir. Bu güvensizlik hali, ekonomik alanda da kendini göstermektedir.
TOBB’un verilerine göre, son bir yılda kurulan şirket sayısı, geçen yıla göre yüzde 12,8 oranında azalmıştır. Ocak 2025’te kapanan şirket sayısı, 2024 yılının aynı ayına göre yüzde 16,2. Kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı da yüzde 6,7 artmıştır. Ekonominin aktörleri de artık kendini güvende hissetmiyor.
Ekonominin can damarı olan esnaf ve KOBİ’ler önünü göremiyor. Bir yanda ağır vergi yükü altında eziliyor; diğer yanda, yandaş ve rant ekonomisinin aktörleriyle mücadele edemiyorlar. Öngörülemezlik ve kuralsızlık ciddi bir güven bunalımını da beraberinde getirmektedir.
'GAK DİYENE SORUŞTURMA, GUK DİYENE HAPİS ARTIK BİR ÇILGINLIK HALİDİR'
Değerli milletvekilleri, kıymetli dava arkadaşlarım;
İktidarın baskı ve hukuksuzlukları da bir başka güven problemidir. Bu iktidar, konuşmayan, susan, sadece iktidara biat eden bir toplum istediği için yasakları özgürlüklere tercih etmektedir. Son yaşanan örnek; Erdoğan ve avanesinin nasıl bir ruh halinde olduğunu göstermesi açısından ibretliktir. Bursa’nın Karacabey ilçesinde genç bir kardeşimiz Sinan Çiftçi; tarımın ve çiftçilerin içinde durumunu “Sayın Cumhurbaşkanı” diyerek anlatıyor. Üretici – çiftçi perişan halde diyor. Kilosu 2 liraya bile domatesimiz alınmıyor diyor. Yazın 40 derece sıcakta tarlada çalışıp gözümüz gibi baktığımız domates, karpuz tarlada kaldı, bir dönümde en az 20 bin lira zarar ediyoruz diyor. Yani gerçekleri anlatıyor. Bu sözler üzerine, Karacabey Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma açıyor. Hatta, “Cumhurbaşkanının onur, şeref ve saygınlığını rencide edici beyanlarla saldırıda bulunduğu” iddiasıyla 4 yıl 8 aya kadar hapis istemiyle iddianame hazırlıyor. Köylü milletin efendisidir diyen Cumhuriyetin savcısı, derdini dillendiren köylüye yargı sopasını gösteriyor.
Sorarım size;
Akıl bunun neresinde, vicdan bunun neresinde? Dert anlatmak bile suç olduysa
Yıkılsın bu düzen,
Yıkılsın bu düzen,
Yıkılsın bu düzen.
Buradan bir çağrı yapıyorum. Sayın Erdoğan, o kardeşimizin söyledikleri doğru değilse çık söyle. Ama saray duvarlarının arkasından değil. Çukurova’dan söyle. Konya’daki tarlalardan söyle. Karacabey’de, Söke’de, Mardin ovasında söyle. Çiftçilerin yanında, çiftçilerimizin yüzüne söyle. Gak diyene soruşturma, guk diyene hapis artık bir çılgınlık halidir. Sayın Erdoğan, seni rencide etmesi gereken o kardeşimizin söylediği gerçekler değil, milletin gözünün içine baka baka bahsettiğin yalan dünyadır.
'BELLİ Kİ İTTİFAK ORTAĞINIZ BİLE, SİZİN YALAN DÜNYANIZA KANMIYOR ARTIK'
Gerçek dünyada işler bambaşkadır. O kardeşimize inanmıyorsanız, ortağınızın buluşuna bakın. “Askıda 9 Gülek Buğday” kampanyası başlattı. Başta çiftçilerimiz olmak üzere herkese çağrı yaptı. Muhtaç durumdaki vatandaşlarımıza 9 gülek, yani 288 kilo buğday dağıtın dedi. İşler yolundaysa buğday dağıtmak da neyin nesidir? Belli ki, ittifak ortağınız bile, sizin yalan dünyanıza kanmıyor artık.
Eğer Karacabeyli çiftçi kardeşimin sözleri, Cumhurbaşkanı’nın onur ve haysiyetini rencide ediyorsa buyurun, aynı muameleyi ortağınıza da yaptırın. Ona cesaret edemiyorsanız da hakkı ve hakikati söyleyenlerin üzerinden elinizi çekin artık. Türkiye’nin kötü yönetildiği gerçeği, sadece çiftçilerimizin değil, esnafımızın da sırtında yüktür. Esnafı bu kadar sıkıntıya soktunuz, bari nefes alabileceği imkanlar üretin. Acil talepleri var. Mesela, KOSGEB destekleri genişletilmelidir. Esnafımız finansman problemleri yaşamaktadır. Kaynaklara erişimi kolaylaştırılmalıdır. Esnaf kredilerinde taşınır malların ipotek olarak kabul edilmesi sağlanmalıdır. Ulaşım sektöründe ÖTV ve KDV indirimine ihtiyaç vardır. Yollar eskimiş tır, kamyon ve taksilerle dolmaya başlamıştır. Dahası, bir kuruş harcamayacağız deyip, milletin sırtına yüklediğiniz garantili yolların, köprülerin ücreti, şoför esnafımızın kabusu haline gelmiştir. Bu yüzden otoyol ve köprü geçişlerinde, nakliyeye uygun saatlerde indirim yapılmalıdır.
'YAZ BOZ TAHTASINA ÇEVİRDİĞİN EĞİTİM SİSTEMİ, KALİFİYE ELEMAN AÇIĞINA SEBEP OLDU'
Aziz milletim, kıymetli dava arkadaşlarım;
Üretimdeki en önemli kaynaklardan biri de insan kaynağıdır.
O yüzden, çırakken çırakları, kalfayken kalfaları, sözüm ona ustayken de ustaları unutan Sayın Erdoğan’a önemli bir noktayı hatırlatmak isterim. Yaz boz tahtasına çevirdiğin eğitim sistemimiz, üretim alanında da kalifiye eleman açığına sebep oldu. Meslek liseleri ve çıraklık eğitimi konusunda artık adım atmak zorundasınız. Göz boyamak için apartmanlarda tabela üniversiteler açacağınıza biraz da meslek lisesi açsaydınız işsiz öğretmenler ve mühendisler yerine iş bilen ustalarımız, kalfalarımız olacaktı. Yapmadınız, yapmaya da niyetiniz yok. Ama biz bütün eksiklerin, yanlışların farkındayız. Mürekkebimiz akıl, reçetemiz de hazır. Buyruklarla, kulluklarla değil, Milletimizle el ele, omuz omuza, hep birlikte yapacağız. Esnafımızla, üreticimizle, vatandaşımızla yapacağız ve başaracağız!
'TRUMP’IN GAZZE’DE YAPACAĞI “ÇILGIN PROJEYE” SUSUYORLAR'
Aziz milletim;
Malumunuz olduğu üzere yargı tarafsızlığı ve bağımsızlığı, saray kadıları eliyle zan altında bırakılmıştır. Gerek konvansiyonel, gerekse sosyal medyada tek elden yönetilen itibarsızlaştırma süreçleriyle işlerine gelmeyenin ilkokul karnesine kadar sorgulama yapıyorlar. Tam bir düşüklük ve tam bir düşkünlük örneği sergiliyorlar. Gördüğümüz manzarada, Erdoğan ve saray vesayetinin tüm Türkiye’nin üzerine kabus gibi çöktüğü ortadadır. Yargıda azınlıkta ancak kritik görevlerde olan birtakım grupların, yetkilerini silah gibi kullanıldığı bir gerçektir. Söylemeden geçemeyeceğim. Bir de bu arsızlık senfonisinin arkasındaki propaganda başkanı aracılığıyla “daha adil bir dünya mümkün” diye dünya başkentlerinde tır dolaştırıp toplantı tertipliyorlar!
Bunu neyle yapıyorlar? Sorsan, mazlumların haklarını savunuyorlar. Sorsan, Filistin davası güdüyorlar. Ama Trump’ın Gazze’de yapacağı “çılgın projeye” susuyorlar. Sorarım size. Lafa geldi mi mangalda kül bırakmayan Recep Tayyip Erdoğan’dan “Eeeeey Trump” diye başlayan bir cümle duydunuz mu? “Daha adil bir dünya mümkün” diye caka satıyorlar. Ama adil bir Türkiye isteyeni düşman belliyorlar. Mücadele edilmesi gerekenlerle mücadele etmiyor, edemiyorlar. Düzeltmeleri gereken şeyleri düzeltmiyor, düzeltemiyorlar. Çünkü artık saray kadıları da siyasete bulaşmaktan utanmıyor. Aksine, Cumhuriyet’in değil, “Erdoğan’ın savcısı” rolüyle kendilerini gösterme telaşındalar. Öyle bir hırsla hareket ediyorlar ki belki Adalet Bakanı, bakan yardımcısı, kurul üyesi ya da yargıtay üyesi olurum hevesiyle bütün Türkiye’yi soruşturacak hale geldiler.
Gerçek suçlular sokaklarda rahatça gezerken başını kaldıranı Silivri’ye göndermek için canhıraş çalışıyorlar. Ve daha çok “Konuşan Türkiye vatandaşına” yer açmak için yine infaz yasası düzenlemeleri, fiili afları gündeme getiriyorlar. Amaç, korku siyasetinin bir uzantısı olarak katili, tecavüzcüyü, sapığı, dolandırıcıyı, çete mensubunu, tetikçiyi mevcuttakiler azmış gibi, sokaklara salmak istiyorlar.
'HSYK'DA ATAMA VE DİSİPLİN SÜREÇLERİ BİR “GİYOTİN” GİBİ KULLANILDI'
Peki, bağımsız Türk yargısından, saray kadılığına nasıl geldik? Her şey tek bir hamleyle mi oldu? Elbette hayır. Erdoğan vesayeti dediğimiz bu düzen, ilmek ilmek örüldü. 2010 referandumuyla HSYK’da öyle bir düzenleme yapıldı ki, Belli bir grubun, yani FETÖ’nün kurulda egemenlik sağlamasına kapı aralandı.
HSYK içinde daireler ayrıldı, disiplin dairesi siyasi atamalarla dolduruldu. Atama ve disiplin süreçleri bir “giyotin” gibi kullanıldı. İlk derece mahkemelerinin, üst mahkemelerin kararlarına uymaması da işte buradan kaynaklanan bir karmaşa olarak karşımıza çıktı.
Bugün kullandıkları yetki, kurdukları bu düzen, FETÖ’nün o yıllarda hazırlığını yaptığı darbenin ön adımlarıydı. Yani bunlar bugün Türkiye’yi, FETÖ’nün darbe hazırlığı olarak yaptığı düzenlemelerle yönetiyorlar. Ne kadar acı değil mi? Ne kadar utanç verici değil mi?
Biliyorum; cumhuriyetin savcılarının, vicdanlı hakimlerin yüreği yanıyor. Biliyorum sayıları az değil. Ve inanıyorum ki, onların varlığı galip gelecek.
'İSTEDİĞİNİN ŞİRKETİNE KAYYUM ATAMAYI İDARİ TASARRUF HALİNE GETİRECEKLER'
Aziz milletim;
Artık eminiz ki, bu iktidarın en önemli yeteneği sinsiliğidir. Bugün adalet duygumuz yara aldıysa, Yargıya güvensizlik, bu kadar arttıysa, İşte bu sinsilik yüzündendir. Bakınız, geçtiğimiz haftalarda 9. Yargı Reformu Paketi açıklandı. Sonra, Dezenformasyon Yasası diye bir şey çıkardılar? Yani, “doğru olmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgi” yasası… Peki neye göre doğru olmayan? Sadece iktidara göre doğru olmayan. Bu iktidar, devletin ve milletin değil, kendi ihtiyacına göre yasa yapmakta ustalaştı.
Şimdi de TMSF ve Devlet Denetleme Kurulu’na olağanüstü yetkiler veren kanunlarla, Türk devlet geleneğinde görülmemiş bir işe hazırlanıyorlar. Devlet geleneğimizde mülkiyet hakkına saygı esastır ve vazgeçilmezdir. Fetihlerde bile bu geleneğe riayet edilmiştir. Peki bunlar ne yaptı? İstediklerinin mal varlığına el koymayı, şirketine kayyum atamayı, yahut tamamen kapatmayı basit bir idari tasarruf haline getirdiler.
Bu ne demek biliyor musunuz?
Tepeden 1 tane talimat, uygulayacak 1 tane memur, yazacağı 1 tane talimatla, birkaç saat içerisinde sizin veya ailenizin birkaç ömürde elde ettiği mala mülke çökmek, çöreklenmek demek. Bırakın girişim özgürlüğü, sermaye güvenliğini, mülkiyet hakkı ve güvenliği dahi ortadan kalkmış durumdadır. Milyonlarca vatandaşımıza iş ve ekmek imkanı sağlayan girişimcilerimizin, iş insanlarımızın, şirketlerimizin, kendini güvende hissetmediği bir Türkiye, felaketin eşiğinde demektir.
Ve zaten gerçek de budur. Devletin istatistik kurumunun verilerine göre, vatandaşın neredeyse yarısı yasaların herkese adil ve tarafsız uygulanmadığını söylemektedir. 2013’te bu oran yüzde 28, 2016’da dahi yüzde 33’tü. Şimdi memleketin yarısı güven sorunu yaşıyor. Peki, ne yapacağız? Ne yapmalıyız? Bu iktidara seslenmenin, hakim ve savcı güvencesini sağlayın, yargıyı rahat bırakın demenin manası yoktur.
Önümüzde iki yol vardır! Ya hem sefalet hem de korku içerisinde onursuzca yaşamak ya da önce korkuyu, sonra bu iktidarı, sonra da sefaleti yenip insanca yaşamak!
Bu sebeple,
1- İnadına konuşacağız. Çünkü Cumhuriyet konuşabilmektir.
2- Mesuliyet alacağız. Hem kendimizin hem birbirimizin mesuliyetini taşıyacağız. Çünkü Cumhuriyet mesuliyettir.
3- İnisiyatif alacağız. Öğrenciysek okulda, sanıksak mahkemede, işçiysek fabrikada, hocaysak kürsüde, esnafsak ticarette. Çünkü Cumhuriyet inisiyatif alabilmektir.
İşte bu yüzden Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 100 yıl öncesinde bugünleri öngörmüş ve şu satırları yazmıştır: “Vazifeye atılmak için… İçinde bulunduğun vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin!” Vazife, o kantarın kaçan topuzunu düzeltmektir. Tarih de millet de şahit olsun. And olsun ki düzelteceğiz!
'SURİYE'NİN YAPTIĞI GÜMRÜK VERGİSİ ZAMMIYLA İLGİLİ NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?'
Aziz milletim!
İktidar ya da borazanlarına sorsan, bu sorunların hiçbiri yaşanmıyor. Onlar için her şey güllük gülistanlık. Bu fıtrattakilerin vazgeçemediği şey de hamasettir. Çünkü, her işi yalan, her işi yanlış olanlar, hamaseti ekran koruyucu yaparlar. Tıpkı güney sınırımızda olanlarda yaptıkları gibi. Halep Kalesi’ne bayrak asıp, Şam’da çay içerek poz verdikleri gibi. Bu arkadaşlara bir şey sormak istiyorum; Muzaffer bir edayla dolaştığınız Suriye’nin, Türkiye’ye gümrük vergisinde yaptığı yüzde 300 zamla ilgili ne düşünüyorsunuz acaba? Bu işin aslı astarı nedir acaba? Suriye yönetimi, Lübnan’a ve Ürdün’e gümrük indirimleri yaparken Türkiye’ye niçin bu kadar fahiş bir zam yapılmıştır? Dahası, 150 euro olduğu iddia edilen vize ücreti uygulaması ne manaya gelmektedir? Bu olay, Türkiye’ye doluşturduğunuz kaçakları göndermemek için bir danışıklı dövüş müdür? Yoksa Colani’ye bile sözünüzün geçmediğinin, kağıttan kaplanlığınızın bir göstergesi midir?
Dahası, Suriye’nin güneyinde Netanyahu’nun genişleme siyasetine, Şam’da çay fotoğrafları verdiğiniz Colani’nin bir itirazı yok mudur? Ve asıl meseleye gelirsek, Suriye Türkmen Meclisi 2 gün önce yaptığı yazılı açıklamada, Suriye’deki yeni anayasal ve siyasi sürecin önemli bir ayağı olan Ulusal Diyalog Konferansı’ndan dışlandığını açıklamıştır. Bu vahim durumsa, bizi maalesef yine şaşırtmamıştır. Aziz milletim, çünkü biz, aynı filmi Irak’ta da gördük. Kerkük’te, Musul’da da gördük! Türkmen varlığı adım adım silinmeye çalışılırken, Barzani’yle ve Talabani’yle ağam paşam geçinenler, bindirme kıtalarla yapılan nüfus sayımlarına ses çıkarmayanlar da bunlardı. Tapu kayıtları sistematik olarak yok edilirken, havaya bakıp ıslık çalanlar da bunlardı. Konu Türk varlığı olunca sessizliğinizin sebebi nedir?
Ben size söyleyeyim: Konu Türk olunca, bunların alerjileri depreşir ve gerçek yüzleri ortaya çıkar. Çünkü Türkiye’de Türk fikrine düşmandırlar. Irak’ta, Çin’de fark etmez. Uygur Türklerine yapılan katliamlar pul kadar önemli değildir. Batı Trakya’da okullar kapatılır, lafını bile etmezler. Halep’e Türk bayrağı dikiyoruz diye propaganda yapıp, konuyu kapatırlar.
Aziz milletim,
Dedim ya, bu bir fıtrat meselesidir. Türk’ün Cumhuriyeti’ni, eski diye tarif etmeleri de bu fıtratın gereğidir.
Eski Türkiye diyorlar ya kendilerinden gayrı eski kalmamıştır. Halen masal anlatıyorlar! Neredeyse çeyrek asırdır o koltuklarda o makamlarda oturup Halen “bizden öncesi” diye konuşabilmek arsızlığın nirvanasıdır nirvanası. Biz gerçek Türkiye’yi yaşıyoruz, onlar “Tayyip Harikalar diyarında”. Aramızdaki fark, yalanla hakikat arasındaki kadar nettir. İşte bu farktan rahatsız olduğu için Saray sultanı, bizi, yani muhalefeti değiştirmeye karar vermiş.
Ne yapacakmış? Muhalefete çeki düzen verecekmiş. Amaçları bellidir: Muhalefete tahammülleri yok, koltuk değneği istiyorlar. Cumhuriyet yıkılsa da alkışlayan, Türkiye Türksüzleştirilse de sessiz kalan partiler istiyorlar. Aylar önce partimizden ayrılanları, sanki dün ayrılmışlar da AK Parti’ye katılmışlar gibi gösterip algı yaratmaya kalkışıyorlar. Bazılarının bizden ayrılmaları kayıp değil kazançtır. Bir başka anlamıyla bizim açımızdan özgürleşmedir. Ayrıca, demokrasilerde vatandaşın oyunun namusunu, Siyasetçinin namusu korur. Her siyasetçi de kendi namusundan mesuldür.
Bakın size 27. dönemden bir örnek vereyim. Sayın Ahmet Eşref Fakıbaba, AKP’den istifa edip, İYİ Parti’ye katıldı.
'MAKAM MEVKİ DAĞITARAK BELLİ Kİ İMKANSIZI İSTİYORSUN ERDOĞAN'
Meclis aritmetiği de oldukça hassastı. Bazı üyeliklerin partimizde kalması için kendisinin hiç olmazsa birkaç gün daha milletvekilliğini sürdürmesi bizim için önem taşıyordu. Konunun hassasiyetini kendisine bizzat ben anlattım. Aldığım cevap, demokrasi tarihimize ders olarak geçecek nitelikteydi. Bana dedi ki “Ben, başka bir partiye gönül veren vatandaşların oylarıyla seçildim. O partiden istifa ettiysem, milletvekilliğinden de istifa etmem gerekir. Sizden ricam milletvekilliğinden istifamın kabulü için mecliste yapılacak oylamada partimiz benim kararımın yanında dursun. Siyasi namusun gereği budur” Elbette Fakıbaba olmak kolay değildir. Sözüm Fakıbaba olamayanlaradır. Aldıkları oya ihanet edenlerin yeri, demokrasiye ve demografiye ihanet edenlerin yanıdır. Hiçbir rahatsızlığımız yoktur. Ama doğrusunu isterseniz, AK Parti’ye 25 yıldır emek verenlerin, Parti MKYK’sının sığınmacı çadırına döndürülmesine verecekleri cevabı ben de merak ediyorum. Buradan sesleniyorum: Makam mevki dağıtarak belli ki imkansızı istiyorsun Recep Tayyip Erdoğan! Sana yol vermeyeceğiz. Bunun için siyasi entrikalar ve tezgahlar kurmaya hazırlanıyorsan da buyur gel hodri meydan!
Biz buradayız! Hepiniz birsiniz biz yine tekiz! Türk milletinin yıkılmayan son kalesiyiz! İstiklal Marşı “Korkma” diye başlayan, Bayrağında, imparatorlukların simgesi ay yıldızı taşıyan, ataları şehitlikle nam salmış, büyük Türk milleti müsterih olsun.
Türk milletinin egemenliğini, varlığını, büyük bir iradeyle koruyacak olan, milyonlarca İYİ Partili var. Son kale biziz, son ocak biziz ve Cumhuriyet nöbetindeyiz! Büyük Türk milleti sesimize kulak versin: Gök ve yer durdukça, Türk ilinin ve Türk töresinin yıkılmasına geçit vermeyeceğiz.
Büyük Türk milleti andımıza ortak olsun: Namusumuz olan Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacağız!
Büyük Türk milleti ışığımıza yol başçısı olsun: Cumhuriyet’in ülkü ve ilkelerine sadık kalarak, Türkiye’yi ayağa kaldıracağız! Yılmayacak, yıldırım olacağız! Korkmayacak, kasırga olacağız! Işığımız sönmeyecek, güneş olacağız! Bilinsin ki, Yerin ve göğün muhafızı Türk milletinin, 21’inci yüzyıldaki yükselişine, Hiçbir güç ve odak engel olamayacak! Görevimiz bellidir: Cumhuriyeti yıktırmayacağız! Türkiye’yi Türksüzleştirmeyeceğiz! Türk vatanını böldürtmeyeceğiz! Milletimizin endişe ettiği her anda da aynı şiarı haykıracağız; Ey vatan, gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz! Toplantımızı şereflendirdiniz. Ramazan-ı Şerif’iniz şimdiden hayırlı ve bereketli olsun. Cenab-ı Hak Bayramına kavuştursun. Sağ olun, var olun Allah’a emanet olun. Ne mutlu Türküm diyene!